Muzipo Kids girişimcileri ile birlikteyim…

Yorum bırakın


yıllar öncesinden, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden çok sevdiğim öğrencim, sevgili Ece Demir sınıftaki sıradan kalkıp kurumsal iletişim ve pazarlama yöneticisi koltuğuna geçti. Şimdi de sınıf yerine Türkiye’nin dörtbir yanından girişimciler ile ekran paylaşacağız…

Harbiye Leo Kulübü’nde konferans…

Yorum bırakın


image.png

Uluslararası Lions Kulüpleri 118-T  (İstanbul Rumeli) Yönetim Çevresi Federasyonu kulüplerinden Harbiye Leo Kulübü’nün 1 Mart 2020 Pazar günü, saat 13:00’te başlayacak Mart ayı genel toplantısında “Eskiden Facebook yoktu, buralar hep dutluktu” başlıklı konuşmamı seslendireceğim.

Zamanı uygun olan Lion ve Leo dostlarımın varlığı bendenizi ziyadesi ile mutlu edecek, gücüme güç katacaktır.

Olmamız gereken yerde, 9u5geceDolmabahcede bir aradaydık.

Yorum bırakın


Etiler Lions Kulübü (Derneği Yönetim Kurulu) Başkanı #Lion Hakan Turkkusu, NTV mikrofonlarına neden #9u5geceDolmabahcede olduğumuzu anlattı…

Alibeyköy Lions Kulübü’nde konferans…

Yorum bırakın


image.png

Uluslararası Lions Kulüpleri 118-E  (İstanbul Tarihi Yarımada ve Trakya) Yönetim Çevresi Federasyonu kulüplerinden Alibeyköy Lions Kulübü’nün 9 Mayıs 2019 Perşembe akşamı, saat 20:00’de başlayacak Mayıs ayı genel toplantısında “Semavî dinlerin izinde Kutsal Topraklar: Kudüs” başlıklı konuşmamı, değerli dostum Tuluyhan Uğurlu’nun Kudüs’ün Hüznü isimli eseri eşliğinde seslendireceğim.

Zamanı uygun olan Lion ve Leo dostlarımın varlığı bendenizi ziyadesi ile mutlu edecek, gücüme güç katacaktır.

Fenerbahçe Lions Kulübü’nde konferans…

Yorum bırakın


image.png

Uluslararası Lions Kulüpleri 118-Y  (İstanbul Anadolu Yakası) Yönetim Çevresi Federasyonu kulüplerinden Fenerbahçe Lions Kulübü’nün 20 Mart 2018 Salı akşamı, saat 20:00’de başlayacak Mart ayı genel toplantısında “Semavî dinlerin izinde Kutsal Topraklar: Kudüs” başlıklı konuşmamı, değerli dostum Tuluyhan Uğurlu’nun Kudüs’ün Hüznü isimli eseri eşliğinde seslendireceğim.

Zamanı uygun olan Lion ve Leo dostlarımın varlığı bendenizi ziyadesi ile mutlu edecek, gücüme güç katacaktır.

Alibeyköy Lions Kulübü’nde konferans…

Yorum bırakın


image.png

Uluslararası Lions Kulüpleri 118-E  (İstanbul Tarihi Yarımada ve Trakya) Yönetim Çevresi Federasyonu kulüplerinden Alibeyköy Lions Kulübü’nün 9 Şubat 2017 Perşembe akşamı, saat 20:00’de başlayacak Şubat ayı genel toplantısında “Yelkenlide Başkan – Kulüpte Kaptan” başlıklı konuşmamı seslendireceğim.

Zamanı uygun olan Lion ve Leo dostlarımın varlığı bendenizi ziyadesi ile mutlu edecek, gücüme güç katacaktır.

İstanbul Ticaret Üniversitesi EMK konuşmam…

Yorum bırakın


Screen Shot 2020-03-28 at 11.35.50.png

İstanbul Ticaret Üniversitesi evsahipliğinde kısa adı EMK olan Endüstri Mühendisliği Kulübü tarafından düzenlenen #‎TasarımOdaklıDüşünme‬, ‪#‎SosyalGirişimcilik‬, ‪#‎Küreselleşme‬” temalı 10. Yönetim Günleri etkinliğinde ‪#‎EtkinlikYönetimi‬ ve başarılı insan arasındaki bağı anlattım…

ACADEMIA.EDU sitesindeki sunum: https://www.academia.edu/12127966/Nereye_gideceğini_bilmiyorsan_hangi_yolu_seçtiğinin_hiç_önemi_yok

İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde konuştum.

Yorum bırakın


Screen Shot 2020-03-28 at 12.58.03.png

İstanbul Ticaret Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Kulübü tarafından bu yıl 6. kez  düzenlenen geleneksel Sektör Dosyası etkinliğinde bu yıl odaklanılan Network ve Haberleşme konusunda konuştum. Bütünüyle İTİCU EMK öğrencileri tarafından planlanan ve yönetilen etkinlik, ülkemizdeki 50 kadar üniversitesinin mühendislik ve yönetim bilimleri öğrencileri için “eğitim kampı” niteliğinde…

logo_iticu emk

ACADEMIA.EDU sitesindeki sunum: https://www.academia.edu/9657126/Network_and_Haberleşme_Eskiden_Facebook_yoktu_buralar_hep_dutluktu

Eksiksiz olmuyor (mu?)

Yorum bırakın


yaşamım boyunca hep eksikliklerle uğraştım…
çocuktum ufacıktım, boyu sıraya ancak yeten bir küçük çocuktum, eksik bilgilerim yüzünden eksik kalan notlarım ile boğuştum. sonra büyüdüm, ama yine eksiklerim yüzünden okulun “en gözde delikanlısı” olma fırsatı kaçırdım. ama ne notlarımın eksikliği, ne de kerşı cinsin ilgisinin eksikliği beni üzmedi, kendi kendime “nasıl olsa ileride olur” dedim…
ilk işime başladığımda bir çelimsiz çocuktum, nasıl olmayayım henüz 12-13 yaşlarındaydım, ilkokul bitmiş ve anadolu lisesi’nin hazırlık sınıfını tamamlamıştım. bu işim bir antika eşya satışı yapılan bir dükkandı, iyi bir oteldeydi. mesai ilk grupların check-out yaptığı 06:00’da başlar, yemeklerini yiyen otel misafirlerinin yatmadan önce lobby’de dolaştığı 23:00 sonrası biterdi. düzeni aksatmazdım ama içten içe farkındaydım ve kendi kendime “bu tempoya ne gücüm, ne de enerjim yeter” derdim…
üniversite sınavına girdiğim yıl, ilk kez iki basamaklı sınav uygulaması ile karşılaştım. yaşım eksik kaldığı için benden öncekilerin bir kez yaşadığı stres, benim karşıma tam iki kez çıktı. her iki sınavı da başardım ama notlarım eksik kaldığı için, çok heves ettiğim izmir yerine istanbul’u kazandım. ne yaşımın eksikliği, ne de aldığım notun eksikliği beni yıpratmadı, kendi kendime “nasıl olsa ileride telafi eder, tadını çıkarırım” dedim…
istanbul ün,versitesi, iktisat fakültesi’ndeki lisans eğitimim bitip uluslararası ilişkilerbölümü’nden mezun olduğumuzda, tüm dönem arkadaşımlarım ile birlikte double major-çift ana dal yaptığımızı da tesadüfen öğrendim. sonrasında yüksek lisans yapayım istedim, notlarım tuttu ama ilk yılın sonundaki günler ve geceler boyunca hazırlandığım ilk final sınavında “kapitalizmin şartları” sorulunca sabrım eksik kaldı. kağıdımı verdim, “yüksek lisans yapan birine lisans birinci sınıf vizesindeki soru sorulmaz” deyip çıktım. zaman içinde sildim attım kafamdan ama eksikliğini uzunca bir süre “çok derinden” hissettim, hatta eğitim durumumu soranlara bir kaç kez yüksek sesle “yüksek lisanstan terk” dedim…
okulu milattan öncede bırakınca kendimi bulunmaz hint patiskası gibi hissettim, pek bi’önem verdiğim iş dünyama kendimi maksimum kaptırdığım yıllarda hep zamanımın ne kadar eksik kaldığından yakındım. günde 8 saat çalışanlara bakıp, samimiyetle kendi geleceklerinden çaldıklarını düşündüm. inanılmaz ama yıllarca “en az 16 saat çalışmak gerek” türküsünü söyledim. zaman içinde bunun da yanlış ve eksik olduğunun farkına vardım, kendi kendime gizlice itiraf ettim…
arkadaşlarım, akranlarım 10-12 saat uyurken, hatta haftasonlarında bu süreyi 16-18 saate çıkarırken yine 5-6 saatlik uykum ile onlardan eksik kaldım. fazla uykunun zararları konusunda doktora yapacak kadar bilgi edindim ama bir de bakmışım ki bol uykuyu sevenler için gecemi gündüzüme katmışım yıllarca. bu kadarı da fazlaydı, kendi kendime “pes” dedim…
hem okudum, hem çalıştım. zaman kıttı. iktisat fakültesi’nin uluslararası ilişkiler bölümü’nde okurken sırası ile önce türk haberler ajansı’nda, sonrasında da nokta dergisinde çalıştım. zaman yetmiyordu. türk haberler ajansı’ndaki işim, şirket hiyerarşisi içinde office-boy’un altındaydı, onun bastığı haber bültenlerini sokakta kapı kapı dolaşıp dağıtırdım. zaman hep eksik kalırdı. nokta büyük fırsattı genç bir delikanlı için ama zamanım yetmezdi, gece yarısından önce çıkamazdım ercan arıklı’nın yönettiği nokta dergisi binasından. bana göre herşey doğruydu ama bir şey, hatta bir çok şey eksikti. en çok da yol kenarındaki bir cafe’de içilen kahve keyfi eksikti. bunları düşündüğümde kendi kendime, “şımarma” derdim ama bu eksik, sonraki yıllarda bile içime dert olmaya devam etti…
ilk genel müdür yardımcısı ünvanımı aldığımda ayaklarımı yerden kesmişti, “fazlasıyla hak ettiğim” söylendi. “madem hak ettim, neden fazlası değil” demek aklıma bile gelmedi.
geçen binyılda, yabancı ortağı olmayan ve üstüne üstlük hizmet sektöründe olan bir şirketin cirosunun milyon doları aşması pek alışılmış bir durum değildi. bir değil tam beş milyon dolar eşiğinin aşılmasında kilit rol oynadım. geçtim beş bin liralık primi, beş saniye ayrılıp da “teşekkür ederiz” bile denmedi. “hevesim kursağımda kaldı” demiyeyim ama içimde bir kez daha büyük bir şey eksik kaldı…
20’li yaşlar, 30’lu yaşlar, 40’lı yaşlar hızla geçti… hiç bir eksiğim yok, her yaşın hakkı tamam diyordum. üstlendiğim her işin hakkını verdim diyordum. başımı kaldırınca ve farklı bir açıdan bakınca epeyce eksiğim olduğunu fark ettim, içim burkuldu. daha önce de olduğu gibi kendi kendime kızdım, kocaman bir “pes” dedim…
bugün-yarın 50 olacağım…
daha sonra 60, olur mu olmaz mı bilmiyorum…
40 küsur yıl insanı yoruyor, 50’lerde bunu telafi edecek güç olacak mı bilmiyorum…
birinci bahar’dan kimse bahsetmiyor ama ikinci bahar dillere pelesenk. gülüp geçiyorum kendi kendime, “hayırlısı” diye ağzımda geveliyorum. insan ister hiç bir şeyin eksik olmadığı anları, hatta uzunca bir zamanı ve mümkünse de yılları. bazen oluyor, bazen olmuyor ama bir şeyler hep eksik kalıyor.
60’lar yeni bir şeyler getirir de eksikleri giderir mi hakikaten kestiremiyorum. kimi çağdaşlarım 70’lerinden, 80’lerinden bahsediyor. planlarını anlatıyor. daha eğitimi süren çocuklarından bekledikleri torunlardan söz ediyorlar. yolları açık olsun. gönüllerine yakıştırdıkları, gerçekleri olsun elbette. kendi adıma, kendi payıma bu konuda da eksik olduğumun altını çizmeliyim. takvim yapraklarımın eksik olmasında değil sorun, daha derinde… bir başka eksik’te…
zaman eksik…
mekan eksik…
sağlık eksik…
huzur eksik…
bilgi eksik…
para eksik…
özetle ağız tadı eksik…
bu yazıyı yazarken, eksikleri sıralayıp “nasıl gideririm” sorusuna yanıt aramaktı niyetim. sanırım bu da bir başka eksik oldu…
şu eksikler bir bitse… yaşamın bir döneminde de eksik’ler ile uğraşmasam…
öyle bir zaman geldiğinde o kadar mutlu olacağım ki, geride kalan kimi eksikleri bile görmeyeceğim, görmezden geleceğim…
dilerim öyle bir zaman vardır, dilerim o dönem gelsin…
“eksiksizlik, ütopyadır” mı dedi biri uzaktan…
çeneni kapat arkadaş, bir ümidim var onu da tüketme bari…
belki vardır…
bakın bu bir fincan kahvenin hiç bir eksiği yok…

görünüm mükemmel, tadı yerinde, sıcaklığı kıvamında, üstelik de durduğu yerde başlı başına bir mutluluk kaynağı…
kahve de özlenir mi, özlenirmiş… can çeker mi, hem de çok fena çekermiş…