Çocuklara yönelik etkinlikler uzmanlık gerektirir

Yorum bırakın


Günümüzde etkinlik kavramı nasıl sınır tanımadan genişliyorsa, katılımcı profili de hızla değişiyor. Etkinlik denilince akla ilk gelen sportif ve müzikal faaliyetler bugünün genç bireylerine yetmiyor. Yaşları 18’in altındaki bu yeni profil her ne kadar kendi alanlarına sığınmayı tercih ediyor olsa da bilimden ekolojiye, teknolojiden doğaya hemen her alanda beceriler edinmeleri ve kendilerini geliştirmeleri gerekiyor. Bunun için de yepyeni seçenekler sunmak bizlere düşüyor. Bu konuda çalışacakların da yeni nesil etkinlikleri “eğlenirken öğrenmek, öğrenirken eğlenmek” anlayışı ile tasarlaması gerekiyor.

Formül basit; Y+Z generations = edutainment (entertainment + education) 

Bugünün gençleri her ne kadar yetişkinler tarafından “#çocuk” yerine konulsa da etkinlik tasarımı ve yönetimi alanında çalışan profesyonellerin, bu grubu öncelikle “çağımızın genç bireyleri” olarak tanıması gerekiyor. Burada anahtar sözcük “#birey”. Her tür bilgiye erişmelerinin, hemen her konuda istediklerine elde etmelerinin kolaylaşması beraberinde zahmetsiz bir yaşamı getirirken ne yazık ki kimi alanlarda da becerilerin yitip gitmesine sebep oluyor.

Bu noktada akla ilk gelen dijital dünya, cep telefonları, tabletler, uygulamalar (apps) ve e-oyunlar oluyor. Bunların hiçbiri yanlış değil elbette ancak genç bireylerin yaşamlarında bunlara olan yakınlıkları, bağlılıkları ve dahası bağımlılıkları pek çok açıdan eğitimcileri endişelendiriyor. İntihar ettiğini anlayamayacak kadar gerçeklikten kopmaların sebep olduğu ölümlerden dijital dünya ile en önemli bağlantısı olan cep telefonundan (ya da tabletinden) uzak kalacağı korkusu anlamına gelen nomofobi (mo mobile phobia) bu tür tehditler arasında ilk sıraları alıyor. Öte yandan çimene basamayan bebeklerden toprağa dokunamayan çocuklara, aslanı görse sevecek ama sineğin sesini duyduğunda kaçacak yer arayan genç bireylerde giderek yaygınlaşan doğadan korkma hali olan ekofobi (ecology phobia) bu tehdidin bir başka yanı.

Kendi kişisel gelişimi için çevresini daha iyi gözleyip, tanıması ve akranları ile yüz yüze arkadaşlıklar geliştirmek yerine bir kenara çekilip hatta kendini kapatarak hareketsizleşmeleri de ileri ortaya çıkacak çok ciddi sağlık sorunlarının habercisi.

Peki ne yapmalı?

Bir anlamda sürüden ayrılmalı, “herkes böyle yapıyor” argümanına sığınmaktan vaz geçilmeli, yeni bir rota çizilmeli…

Hangi konulara odaklanmak gerek?

Genç bireylerin önüne barikatlar konuldukça, yasaklamalar getirildikçe bunu aşmaya yöneldikleri ve sözde alınan bu tür önlemlerin hiç bir işe yaramadığı zaten malum. Herkesçe bilinen bu durum, uzmanlar tarafından da sıklıkla seslendiriliyor.

1980 öncesi doğan X kuşağı yani günümüzün yetişkinleri için Y kuşağı; tek kelime ile “uyumsuz”. Bunun başlıca sebepleri de otoriteyi ve çalışmayı sevmemeleri, kendilerini ispat etmek için gerçekçi olmaktan uzak talep ve tavırları yeğlemeleri. Her iki kuşağa göre de Z kuşağı; yani 2000’den sonra doğanlar, tam anlamıyla “saygısız”. Oysa sabırsız olmaları, aynı anda birden çok konuya yönelmeleri, geleneksel davranışlara değer vermemeleri ve düşüncelerini nezaket sınırlarını aşıp aşmadığına bakmaksızın doğrudan söylemeleri bu anlama çekilmemeli…

Dünyanın onlar için çok da uygun olmadığını göz önünde tutmakta yarar var. Hatta sıkıcı olduğunu bile düşünmek gerekebilir. Bu sebeple genç bireyler için sevmedikleri sıkıcı dünyada sunulanların yerine yaratıcı çalışmalar kadar yenilikçi aktiviteler, doğru yaş grupları kadar keşif yapacakları etkinlikler çok önemli. Önemli ne ki, gerekli…

Çocuklara hazır verilenler gösterişli, çekici hatta görsel açıdan son derece görkemli olabilir. Bunlar sosyal medya paylaşımları için de eşsiziz muhakkak ama çocuklar için ne kadar yararlıdır? Bazen kaldırımdaki bir su birikintisi, bazen de çamurlu toprak daha cazip gelir çocuklara. Bir kuru yaprak ya da dal parçası çocuklar için yeni dünyanın kapısını açan #anahtar oluverir. Elindekinin ne olduğu ya da nereye bastığı hiç önemli değildir, hayal dünyasında ne varsa ve nereye gittiyse oradadır bunlar sayesinde.

Yaratıcılığı desteleyen oyunlar ve atölyeler

Farklı yaş grupları arasında en yaygın olanlar #dans, #drama, #resim, #marangozluk ve #yemek. Dans; giderek uzaklaşılan #folklor ile başlayıp baleye kadar uzanan ve işin içine #müzik başta olmak üzere fiziksel becerilerin gelişimine de olanak sunan pek çok unsuru çocuklara sunmanın bir yolu. Drama; sadece teatral çalışmalar ile sınırlı kalmayan rol model çalışmalarına, #diksiyon ve beden diline uzanan sayısız becerinin kazanmasına zemin hazırlıyor. Resim; çok çeşitli malzemelerin kullanılarak ortaya renk cümbüşü çıkartılmasının yolu olduğu gibi boyanın dışında kullanılan hamur ve diğer objeler ile plastik sanatların da başlangıcı olarak farklı olanaklar sunuyor. Marangozluk; el aletleri tanımak ile başlayan beceri edinme ve geliştirme yolculuğunda çivi çakmaktan tahta kesmeye, parçaları birleştirmekten #maket yapımına kadar çok farklı seçenekler sunuyor, günümüzde talebi giderek artan marangozluk atölyeleri için adeta hazırlık sınıfı oluyor. Yemek ise #mutfaksanatları perspektifi ile elde yoğurulan hamurdan makarna yapımı, birbirinden lezzetli malzemelerin uygun biçimde eşleştirilmesinin neticesi olarak özgün kurabiye ve kek pişirme, meraklısı için suşi hazırlama gibi alışılmışların yanında sıra dışı olanaklarını da barındırıyor.

Yaşlar büyüdükçe seramik boyama, animasyon, mizah, sabun, mum yapımı atölyeleri devreye giriyor. Arkadaşlarına doğum günü hediyesi olarak özel tasarım fincan veya kupalar ile farkındalık yaratmak, aile bireylerinin fotoğrafları ile bilgisayar başında kısa canlandırmalar ile evin yıldızı olmak, kullanıldıkça el yıkayanın eline kokusu ile kaplayan sabunlar ya da yandıkça bulunduğu odanın havasına iç açıcı kokular katan mumlar üreterek yaratıcılığını sergilemek. Bu sayede de toplayacağı takdir ile kendine olan güvenini pekiştirmek.

Zihinsel gelişim için satranç ve STEM

Günümüzde giderek daha çok göz ardı ediliyor ve çocukların dünyasından uzaklaşıyor olsa da #satranç, çocukların strateji geliştirmesine doğrudan eşsiz bir katkı sağlıyor. Taşların yerini çocukların alacağı, ne zaman nasıl hareket edeceğini bilerek ve hamle sırasının gelmesi için sabretmeyi öğrenecekleri dev bir satranç, hemen her belediye için hem düşük maliyetli, hem de çocuk parklarına değer katacak bir oyun alanı ve atraksiyon fırsatı.

Son yıllarda popülaritesi aratan robotik, 3 boyutlu yazıcılar ve kodlama çalışmaları kısaca #STEM olarak anılan bilim (science), teknoloji (technology), mühendislik (engineering) ve matematik (mathematics) disiplinlerini buluşturuyor. Bu buluşma kutudan çıkan kablo, pil, lamba gibi temel elemanların birleştirilmesi ile ortaya çıkan elektrik devrelerinden tekerlek ve motor gibi görece daha gelişmiş elemanların devreye gireceği hareket edebilen tasarımları da mümkün kılıyor. Biraz çaba ve deneyim ile minyatür heykellerden rengarenk oyuncaklara pek çok objeyi 3 boyutlu yazıcıda basmak da bu anlayış içinde yer alıyor.

Her zaman doğa ile iç içe olmak…

Şehir yaşamında çoğunlukla beton hücrelerde yaşamaya mahkum edilen çocuklar için doğa, adeta bir masal ülkesi. Bu ülkede bereketli #toprak, temiz #hava, akarken içilebilen #su var ama biz yokuz… İnsanın dahil olduğu doğada ise ne yazık ki yanıp yok olan ormanlar, nesli tükenen ve yok olan hayvanlar, kuruyan göller ve nehirler var sadece… Oysa genç bireylere doğayı sevdirebilmek için önce tanıtmak ve tekrar tekrar anlatmak gerek.

Dünyanın en eski canlılarından biri olan solucanları tanımak, yararlarını öğrenmek ve organik atıkları değerlendirerek gübreye dönüştürecek bir solucan evi kurarak vermikültür konusuna girmek mümkün… Aile bireylerine para harcamadan ve karbon ayak izi üretmeden sadece eski gazeteleri kullanarak rengarenk açacak tohum topları yapmak da mümkün… Evlerde, mutfaklarda, balkonlarda hatta pencere kenarlarında bir kısım şifalı bitkiyi tohumdan ya da fideden yetiştirmek ve her sofra için bunların hasatını yapan küçük birer çiftçi olmak da hiç zor değil.

Çocukları toprak, hava ve su ile buluşturan az sayıda da olsa etkinlik ve aktivite mevcut. Her manav veya markette atılan tahta sandıklarda mini bahçeler kurup, tarımla uğraşmak son derece kolay. Maydanoz, nane, roka, biberiye gibi şifalı bitkiler yetiştirmek hiç de zor değil. Biber ve domates tohumları ile yumurta kartonu içinde ilk fideleri yetiştirmek her zaman güzel bir başlangıç. Avokado çekirdeği ile ilk fidancılık deneyimi edinmek, hatta portakal, mandalina ve limon çekirdekleri ile işi büyütmek. Su eksik etmemek ve güneş görmelerini sağlamak yeterli…

Genç bireylerin salyangozdan bıldırcına, sokak kuşlarından akvaryum balıklarına ve diğer canlılar için yuvalar, evler, barınaklar kurarak tv’deki belgeseller yerine gerçek yaşamlarını izleyebilecekleri ortamlarda öğrenecekleri tam anlamıyla paha biçilmez olacaktır. Kanatlı ve kuyruklu kardeşler edinecekleri için yaşamları boyunca ne hayvanlara, ne bitkilere ve de diğer insanlara zarar vermeyecek bireyler olarak yetişeceklerdir.

Doğada kısa yürüyüşler (hiking) ile başlayıp konaklamalı (trekking) ve hatta çadır (camping) deneyimi edinecekleri maceraları da göz ardı etmemek gerekir. Toprağa dokunmak, suyu tatmak, havayı koklamak ancak ateş yakmayı ve söndürmeyi öğrenerek bütünlenecek bir başka dünyayı tanımalarını sağlayacaktır.

Sayı sayabilen beyin yetmez, güçlü bir beden de gerek!

Çocukların bedensel gelişiminin en az zihinsel gelişimleri kadar önemli olduğunu bilmeyen yok. Ama iş uygulamaya gelince hele de küçüklerin en küçük şikayetinde bedensel faaliyetlerden ve sportif etkinliklerden vaz geçen çok! Oysa dersler ile sürekli çalıştırılan beyinlerin yanında egzersizler ile çalıştırılan bedenler de gerekli.

Yaşlarına uygun sportif faaliyetler; yürüyüş, yüzme, bisiklet, kayak gibi bedenin simetrik gelişimini sağlayacak ve destekleyecek branşlarda yapılacak sportif çalışmalar çok daha öncelikli ve önemli.

Beyin bir yanı ile estetik ve sanatsal konulara yatkın, diğer yanı ise analitik düşünme açısından iyidir. Sağı ile solu, birbirinden farklıdır ancak ikisi birlikte, bir bütün olarak bireyin zihinsel gücünü pekiştirir. Peki ya beden, beden bu resmin neresinde? Beynin beden ile, zihinsel yanın fiziksel yan ile birbirini tamamlaması gerekmiyor mu?

Bu soruya “evet” diyorsanız, bu yazıdaki tüm hashtag’ler ile arama yapmaya başlamanızı ve çocuğunuz için etkinlik planı yapmanızı öneririz. Elbette önünüze ilk çıkan ile değil hem çocuklara formasyon kazandırma, hem de etkinlik alanında uzman olanlar ile…

EVENTNEWS.ONLINE sitesindeki yayın: https://eventnews.online/2019/11/18/hakan-turkkusu/

Bırakın çocuklar doğayı tanısın…

Yorum bırakın


Türkiye’de outdoor denilince ilk akla gelen festival, Outdoor Türkiye tarafından düzenlenen Outdoor Fest’te, birbirinden değerli doğa sever ve serüven tutkunu ile Nature Talks sahnesini paylaşan konuşmacılardan biriydim. Beton hücrelerde yaşamayan mahkum ettiğimiz çocukların karşılaştığı sorunları anlatıp, doğayı tanımaları için Terra Nova Camp olarak neler yaptığımızı enine boyuna anlattım.

Çocuklar her geçen gün doğadan biraz daha uzaklaşıyor oysa onlara ormanları, dağları, nehirleri, gölleri anlatmak gerekiyor. İşe yaramazmış gibi gözüken yosunların ve çürüyen yaprakların değerini öğretmeliyiz. Ağaçları tanıtmalı, yabani mantarları keşfetmelerini sağlamalı, kuşları ve diğer yaban hayvanları gözlemeleri için fırsatı vermeliyiz. Ara sıra doğanın koynunda, yıldızların altında, öğle güneşinin ısıttığı esen rüzgarın serinlettiği kamplarda, kendi kurdukları çadırlarda gecelemeleri lazım. Ateş yaksalar, yiyeceklerini pişirseler, kamp ateşinin tadını çıkarsalar fena mı olur. Bunun için birilerinin eğlence ile eğitimi buluşturup, doğa ile dost olmaları için kapı aralaması gerekiyor…

OUTDOOR TÜRKİYE kanalındaki video: https://youtu.be/M2w7hg9eMw0

ACADEMIA.EDU sitesindeki sunum: https://www.academia.edu/40669724/BIRAKIN_ÇOCUKLAR_DOĞAYI_TANISIN

ACTİVİDO.COM blogundaki yayın: https://blog.aktivido.com/cocuklarin-dogayi-tanimasi-ve-sevmesi-icin-firsat-vermek-gerek/

 

Bırakın çocuklar doğayı öğrensin…

Yorum bırakın


Türkiye’nin #macera zirvesi Adventure Turkey 2019 fuarındaki #KampAteşi konuşmamda çocukların doğayı öğrenebilmesi için Terra Nova Camp olarak yaptıklarımızı enine boyuna anlattım.

Çocuklar her geçen gün doğadan biraz daha uzaklaşıyor oysa onlara ormanları, dağları, nehirleri, gölleri anlatmak gerekiyor. İşe yaramazmış gibi gözüken yosunların ve çürüyen yaprakların değerini öğretmeliyiz. Ağaçları tanıtmalı, yabani mantarları keşfetmelerini sağlamalı, kuşları ve diğer yaban hayvanları gözlemeleri için fırsatı vermeliyiz. Ara sıra doğanın koynunda, yıldızların altında, öğle güneşinin ısıttığı esen rüzgarın serinlettiği kamplarda, kendi kurdukları çadırlarda gecelemeleri lazım. Ateş yaksalar, yiyeceklerini pişirseler, kamp ateşinin tadını çıkarsalar fena mı olur. Bunun için birilerinin eğlence ile eğitimi buluşturup, doğa ile dost olmaları için kapı aralaması gerekiyor…

ACADEMIA.EDU sitesindeki sunum: https://www.academia.edu/40190938/Bırakın_çocuklar_doğayı_öğrensin..

Terra Nova Camp

Yorum bırakın


34034000_920405384812220_2773164575191728128_o.png

#TerraNovaCamp olarak sınavlarda yorulan, şehirlerde bunalan çocukları soluk alacakları #yeşil bir dünyaya davet ediyoruz… Stresten uzak bir haftanın hem çocuklara, hem de ailelere iyi geleceğini biliyoruz… Bu yüzden de #doğa ile başbaşa olacakları, yeni arkadaşlar edinecekleri, tablet ve telefondan uzak kalacakları, kazanacakları deneyimler ile kendilerini keşfedecekleri, sorumluluk üstlenecekleri ve öğrenirken eğlenip eğlenirken öğrenecekleri, #macera dolu sıra dışı bir #kamp öneriyoruz… Yaşları 11-17 arası olan #GençKampçı adaylarını eşsiz bir #okaliptüs ormanı içinde, #akvaryum gibi berrak Akyaka Kadın Azmağı yakınında, gelişimlerine katkı sağlayacak özel bir kamp programı ile ağırlamayı teklif ediyoruz…

EVET diyorsanız; linke tıklayarak lütfen döneminizi seçin: http://terranovacamp.site/Home/Evet

Açık Sınıf’ta ilk ders: Etkinlik Yönetimi…

Yorum bırakın


geçen ay el sıkıştığım ve eğitimcileri arasında listelendiğim Açık Sınıf‘ta ilk dersim, #EtkinlikYönetimi. Profesyoneller kadar üniversiteye devam edenlerin de rahatlıkla katılabileceği 2 günlük benzersiz bir eğitim programı…
Bu eğitim ile katılımcılar; yaşamın her alanında iyi ve doğru iletişim kurmanın, yenilikçi düşünmenin, sorunların üstesinden gelmenin, dışa dönük olmanın, kendi kendine yetmenin, becerilerini geliştirme ve mükemmel bir esnekliğe sahip olmanın önemini keşfedecekler. Bu sayede pek çok kapının açıldığını görecek, güçlü bir kişilik edinme yolunda ilerleyebilecekler.
açık sınıf_Etkinlik Yönetimi_detaylı

Açık Sınıf’tayım…

Yorum bırakın


bireysel ya da kurumsal, herkese açık, üyeliği ücretsiz olan Açık Sınıf’tayım. buyrun beklerim…
http://www.aciksinif.com/Pages/EgitimciDetay.aspx?EgitimciID=ac0f071f-2482-e411-bbc7-00155d683a08
logo_AcikSinif

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR 8

1 Yorum


Bu yazının aslı, Haziran 2009 tarihli MediaCat dergisinin Event özel ekinde yayınlandı…

“Planlaması ve operasyon yönetimi ‘doğru’ yapılırsa; etkinlik, her marka için ‘aspirin’ gibidir…”

Profesyonel yaşamında 25 yılı geride bırakan ve bu dönem içinde sayısız ‘ilk’e imza atan Hakan Türkkuşu, etkinlik yönetimi konusunda özellikle son 10 yılda büyük ilerleme kaydedildiğini söylüyor. Mesleki yapılanma yolunda büyük bir adım atılması için zamanın geldiğine işaret eden Türkkuşu, örgütlenme eksiğinin aşılması ile bu endüstrideki gelişmenin daha da hız kazanacağını savunuyor.

Pazarlama ve iletişim alanlarında yenilik arayışını sürdüren iş dünyası, etkinlik konusunda her geçen gün daha fazla ilgi gösteriyor. Gerek pazarlama stratejisi ve gerekse yeni medya denildiğinde öne çıkan yenilikçi etkinlik anlayışı sayesinde de hedeflenen kesimler ile ürün ve/veya hizmetin buluşması, tanışması, kaynaşması bir başka güç ile pekişiyor. Bu amaca uygun tasarlanan etkinlikler ile günün sonunda marka kazançlı çıkarken, ekonomi de payına düşeni alıyor. Etkinlik düzenleyen marka, ait olduğu şirketin yanı sıra bulunduğu sektör içinde de artı değer üretiyor, yeni pazarlara kapı açıyor. Kısaca mevcut pazarın baş ağrısına sebep olduğu durumlarda ve dönemlerde, düzenlenecek etkinlikler markaların sıkıntısına çare olabiliyor.

Çalışmalarını, kurduğu etkinlik yönetimi şirketi EMT ile sürdüren ve zaman içinde şirketler topluluğu oluşturan Hakan Türkkuşu “planlaması ve operasyon yönetimi doğru yapılırsa etkinlik, her marka için aspirin gibidir” diyor.

Bu yaklaşımı ortaya atan Türkkuşu, etkinlik yönetimi konusunda 25 yılı geride bırakan bir profesyonel. Farklı sektörlerden sayısı bini aşan marka adına pazarlama iletişiminden medya ilişkilerine uzanan geniş bir yelpazede 12 binden fazla çalışmada katkısı olan bir rekortmen. Outdoor sporlar ve müzik festivalleri denilince akla gelen ilk isimlerden biri. Türkiye’deki ilk stadyum konseri, Türkiye’de a’dan z’ye tasarlanan ilk road-show, 10 yıl emek verdiği Camel Trophy’de uluslararası elemelere Türkiye’nin 2 kez evsahibi olan tek ülke olması, Kazakistan’ın ilk rafting milli takımı seçmeleri, Türkiye’de ilk kez düzenlenen açıkdeniz sürat teknesi yarışı olan Class 1, New York Borsası’nda işlem gören ilk Türk şirketi için Wall Street’te sokak etkinlikleri, Türkiye’de ilk Formula 1 naklen yayını ve ülkemizin ilk evsahipliği, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilk Deniz Maratonu, Türkiye’nin evsahipliği yaptığı tek Eurovision Şarkı Yarışması, Türkiye’nin en büyük müzik festivali ve gençlik etkinliği gibi sayısız ilk’te imzası olan bir duayen.

“MARKANIN BAŞINI AĞRITMAYA HAKKIMIZ YOK…”

Bugün ürün ya da hizmetin pazara sunulması, tanıtımı ve tutundurulması için başta etkinlik planlaması ve operasyon yönetimi olmak üzere medya ilişkilerinden tanıtım etkinliklerine, ürün kanal programlarından incentive seyahatlere, coach’luktan motivasyona, eğlence ve eğitimin biraraya getirildiği edutainment etkinliklerinden ölçüm ve analize uzanan geniş bir yelpazede hizmet sunan Hakan Türkkuşu, bu konuda marka adına karar verenlerin çok dikkatli olması gerektiğine işaret ediyor ve ekliyor; “Seçilen etkinlik şirketinin yetersizliği durumunda o markanın da tercihi yapanların da başı daha fazla ağrır”.

Etkinlik yönetimi konusu, günümüzde saha yönetimi, teknik ekipman, turizm, matbaa ve dijital dünya, gıda ve catering, mimarlık ve dekorasyon, lojistik, insan kaynakları yönetimi, eğitim, grafik tasarım, medya ilişkileri ve yayın teknolojisi, veri tabanı ve bilgi yönetimi, tekstil ve moda, fotoğraf ve film çekimi, telif ve patent, ulaştırma, sigorta ve sağlık, finans ve muhasebe gibi konularda bilgili olmayı, en azından fikir sahibi olmayı gerektiriyor. Bu listeye mühendislik, meteoroloji, hukuk ve coğrafi bilgi sistemleri gibi diğer konuların da eklenmesi mümkün.

Konularında uzman ve yeterli üçüncü partiler ile çalışmak bir yere kadar güvence oluyor ancak doğru bir planlama ve iş akışı koordinasyonu her zaman Etkinlik Yönetimi şirketinin sorumluluğunda bulunuyor. “Ben etkinlik yaparım” diyenin de, etkinlik şirketine karar verecek olanın da bu konuları göz önünde bulundurması gerekiyor.

SEKTÖRDE STANDART VAR AMA “DİKKATE ALAN AZ”

Etkinlik yönetimi konusunu çok disiplinli bir çalışma ortamı ve pek çok sektör ile iç içe olan bir endüstri olarak tarif eden Hakan Türkkuşu, “stantdart var mı?” sorumuza “var” diyor ve gerektiği kadar önemsenmediğinin altını çizip, örnekleri sıralıyor. “Çadır ve gölgelik için kullanılan malzemenin alev almaz özellikte olup olmadığı yeterince önemsenmiyor. Başlı başına mühendislik konusu olan elektrik dağıtımı ve kullanımı konusunda sıklıkla eklektik çözümlere gidiliyor. Kurulan tribün ya da podyuma binecek yükün hesabı gereken titizlikle yapılmıyor. Gazete ve televizyon haberlerinden zaman zaman can kaybına da neden olan bu türden istenmeyen durumların olduğunu öğreniyoruz.”

İşverenin etkinlik için öngördüğü bütçeye sadık kalma gayreti ile karar verdiğini ve bunda “haklı” olduğunu belirtiyor Hakan Türkkuşu. “Bütçe belirlenirken o etkinliğin gerektirdiği detaylar gözönünde bulundurulduysa sorun yok” diyor, ama bu konuda en küçük bir eksik varsa bile konusunda bilgili olan tedarikçinin önerilerine kulak vermek gerektiğini söylüyor. Teklifleri sadece birim fiyat veya toplam tutar üzerinden değerlendirmenin eksik olacağını ve bu alışkanlığından vazgeçilerek, talep edilen hizmet veya ürün ile ilgili kısa açıklamaların da karar aşamasında gözönünde bulundurulmasının herkese yarar sağlayacağının altını çiziyor. İşveren tarafında ve tedarikçi konumunda olan gerçek profesyonellerin bu konuya gereken titizliği gösterdiği kanaatinde olan Türkkuşu, “varsa eksikliği ortadan kaldırmak teklif veren Etkinlik Yönetimi şirketine düşer” diyor.

ENDÜSTRİ YAPILACAK YATIRIMI GERİ ÖDEYECEK GÜÇTE…

Etkinlik yönetimi alanı ile içiçe olan sektörlerdeki şirketlerin büyük bölümü, yeni yatırım için özsermayesi ya da tüketici kredisi ile sınırlı olanaklara sahip. Doğru değerlendirme sonrasında satın alınan ekipman, makul bir süre içinde kendini amorti ediyor, hesabını iyi yapan işletmeye de kazanç sağlıyor. Ancak daha büyük yatırımlar söz konusu olduğunda, sektör henüz merdivenin ilk basamaklarında. Bugün uluslararası etkinliklere evsahipliği konusunda varını yoğunu ortaya koyan İstanbul, 40-50 bin katılımcı ile gerçekleştirilecek etkinliklerde zorlanıyor. Mekan sıkıntısı ve ulaşım sorunu, İstanbul’un uluslararası kitle etkinlikleri için önünde başlı başına engel oluşturuyor.

“İlk Rock’n Coke öncesinde Hazerfan Havaalanı’nın etkinliğe uygun hale getirilmesi 3-4 ay zaman almıştı” diyor Hakan Türkkuşu, başarının özveri ile çalışan ekibe ve projeyi destekleyen Coca Cola’ya ait olduğunu söylüyor. Ardından kalıcı bir festival alanı projesi daha üstlenen ve 6 ay içinde tamamladığı 240 bin metrekarelik İstanbul Festival Vadisi’nde zorlandıklarını itiraf ediyor ve “her iki projeden de en kazançlı çıkan İstanbul oldu” diyor.

Çok sayıda insanın eğlenip hoş vakit geçireceği, dünya starlarını dinleyip gösterilerini izleyeceği bu tür yatırımların, dünyadaki pek çok örnekte olduğu gibi yatırımcısına geri ödemeyi yapacağını düşünüyor.

VİZYON + MİSYON = BÜYÜK HEDEF

Yapılanma konusuna sıra geldiğinde, TOBB ve devamında İTO başta olmak üzere tüm ticaret odalarında Avrupa Topluluğu ile uyum çalışmaları kapsamında iş kollarına ilişkin sınıflama ve tanımlamaların yenilendiğine, kısa adı NACE olan ve bugün yürürlükteki NACE Rev.2 (Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması) uygulamasının önemine dikkat çekiyor. Tedarikçi tercihi yapılırken NACE Rev.2 kodlarına bakılması halinde o firmanın esas faaliyet alanının çok daha açık bir şekilde görüleceğini belirtiyor ve işverenin konuya eğilmesi ile “her işi yaparım” anlayışına sahip tedarikçilerin de zaman içinde azalacağına işaret ediyor.

Etkinlik Yönetimi alanında gençlere ‘doğru olanı öğrenmeleri’ için her zaman olanak tanımayı amaçlayan Hakan Türkkuşu, açılımı Event Management Team olan EMT ile ‘bir yerde’ okul olmanın peşinde. Hem projelerde görev alan gönüllüler için, hem de işe yeni başlayan full-time’lar için EMBOK (Event Management Body of Knowledge) yaklaşımı ile hazırladığı eğitim ve oryantasyon programları ile bu konuda başı çekenlerden.

“Endüstrinin geleceğini sağlam temeller üzerinde görmek istiyorsak hepimiz bu konuda özveride bulunmalıyız, bildiğimiz doğruları elimizden geldiği kadar bizden sonrakilere aktarmalıyız” diyor. Bu konuda profesyonellerin kişisel çabaları ile şirketlerin ayırdığı kaynakların sınırlı olmasını ise çözümü gereken bir konu olarak değerlendiriyor. Mesleki yapılanmanın bu yolda önemli bir adım olacağını düşünüyor ve “zamanı geldi zaten” diyor.

REKLAM ÖLÇÜLÜYOR DA ETKİNLİK NEDEN ÖLÇÜLMÜYOR?

İşverenin işi verirken, markasını ve itibarını da bir süre için de olsa etkinliği yapan şirkete emanet ettiği gerçeğinin unutulmaması gerektiğini hatırlatan Hakan Türkkuşu, “en azından o konuda ne kadar yetkin oldukları bir değil, iki kez sorgulanmalı” diyor. Her alanda olduğu gibi referans listelerinin bir gösterge olduğunu kabul ediyor ancak zaman zaman maksadı aşan listelere karşı da dikkatli olunması gerektiğini vurguluyor.

Şirketlerin tercih öncesinde hizmet alacakları kuruluşları nasıl ince eleyip sık dokudukları konusunda dünyanın benimsediği yöntemler olduğunu, bu konuda hazırlanan check-list ve benzeri dokümanlara internet üzerinden kolaylıkla erişilebileceğine işaret ediyor. Uzun bir referans listesi ya da şık bir ofisin işverenin tedarikçi tercih kararında belirleyici olmaması gerektiğini, performansına ilişkin farklı değerlendirme kriterlerinin de göz önünde tutulması gerektiğine dikkat çekiyor.

“Eğitim veriliyor sınav ile ölçülüyor, muhasebe tutuluyor vergi ile ölçülüyor, yeni bir ürün piyasaya veriliyor satış ile ölçülüyor, ülkelerin bile ekonomik performansları verilen kredi notları ile ölçülüyor” sözleri ile devam eden Hakan Türkkuşu yapılan reklamın da çeşitli yöntemlerle ölçüldüğünü, erişim maliyetinin hesaplandığını ve elde edilen verilerin sonraki dönemlerde yapılması planlanan kampanyalara ışık tuttuğunu hatırlatıyor. “İşini doğru yaptığına inanan, ölçümün önemine de inanmalı. İşveren ise ROO (return on objectives) ve ROI (return on investment) gibi yöntemler ile gerçekleştirilen etkinliğinin ölçümünü talep etme kültürünü bugünden yerleştirmeye başlamalı” diyor.

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR 7

1 Yorum


Bu yazının aslı, Ekim 2009 tarihli MediaCat dergisinin Event özel ekinde yayınlandı…

“Etkinliklerin nitelik ve niceliği değişse bile, ölçümlenmesi gerektiği gerçeği değişmez!..”

Sayısız ilk’e imza attığı profesyonel yaşamında 25 yılı geride bırakan Hakan Türkkuşu, gerçekleştirilen her özel etkinlikliğin ölçümlenmesi konusunda “olmazsa olmaz” diyenlerden… Marka’nın amacına ve hedefine göre tasarlanan, planlanan ve düzenlenen özel etkinliklerin ‘fayda’ odaklı olduğunun zaman zaman göz ardı edildiğini hatırlatan Türkkuşu, “bu yüzden hem marka, hem de firma ve belki de sektör için ortaya konulabilecek pek çok artı değer yitirilebiliyor” sözleri ile ölçümleme konusuna önem verilmesi gerektiğini savunuyor.

MediaCat Event Marketing Özel Eki’ne konuk olan ve etkinlik yönetimi konusundaki görüşlerini “planlaması ve operasyon yönetimi doğru yapılırsa, her marka için aspirin gibidir” diyen Hakan Türkkuşu, bu kez de madalyonun diğer tarafını çeviriyor. Markanın amacı ve hedefi doğrultusunda tasarlanan, planlanan ve gerçekleştirilen her etkinliğin madalyonun bir tarafı olduğunu, ancak yapılanların ölçümlenmesinin de madalyonun diğer tarafı olduğunun göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtiyor.

“BÜTÇE, HER PROFESYONELİN SINIRLARINI ZORLAR…”

Nitelik ve nicelik açısından çok farklı seviyelerde etkinliklere gerek duyulan günümüz iş dünyasında, “yapılan iş küçük, ölçümlenmeye gerek yok” demeyeceğinin altını çiziyor ve işin küçük bütçeli ya da büyük bütçeli olmasının ölçümlenmesi gerektiği gerçeğini değiştirmediğini belirtiyor. “Her marka yaptığı işin ne kadar doğru, ne kadar tutarlı, amacına ne kadar uygun, hedefine ne kadar denk olduğunu bilmek ister” sözleri ile konuşmasına devam eden Hakan Türkkuşu, etkinlik yönetimi profesyonellerinin hizmet verdiği marka için bilgi üretme misyonu da taşıdığının altını çiziyor. “Bilgi üretme süreci içinde düzenlenen o etkinliğe kaç kişinin katıldığı, kim oldukları ve erişim bilgileri küçük bir  başlangıçtır. O etkinliğin gerçekleştirilebilmesi için marka’nın seferber ettiği insan dahil tüm kaynakların değeri ile katılan her kişi için yapılan yatırımın bir değerinin olduğu göz önünde bulundurulmalıdır” sözlerini, katılımcılardan beklenenler ile bunların kabul edilebilir bir süre içinde dönüp dönmediğinin değerlendirilmesi ise işin ölçümlenmesi etkinlik yönetiminin bir başka boyutudur diyerek tamamlıyor.

Etkinlik planlaması ve yönetimi için kurduğuEMTile pek çok ilk’e imza atan Türkkuşu, verilen hizmetin eksiksiz olabilmesi için bir pek çok bileşenin göz önünde tutulması ve belli bir disiplin içinde ele alınmasından yana. Bu düşüncesini de “satın alma ve bütçe ne kadar önemliyse, etkinlik sonrasında ne yaptık ve ne elde ettik sorularına yanıt verilmesi de o kadar önemli” diyerek pekiştiriyor.

Bu açıdan bakıldığında bütçe yönetmenin zorluğuna ve kimi durumlarda kişinin sınırlarını zorladığına işaret edip, “büyük bütçeler söz konusu olduğunda profesyonellerin de sınırları zorlanabilir, bu tür etkinlerin ardından ROI (return on investment) anlayışı ile hazırlanacak rapor, konuya çok daha fazla hakim olmayı gerektirir” diyor.

GİDERLERİNİZ HARCAMA MI, YATIRIM MI?

Gerçekleştirilen bir etkinliğin ölçümlenmesi konusunda pek çok reçete olduğunun ve bunlara doğru kaynaklardan erişilebileceğinin altını çizen Hakan Türkkuşu, “işin doğrusu; genel kabul gören ve raporda yer alması gereken bilgilerin bir araya getirilmesinde baş rolü, etkinlik yönetimi şirketi ile o etkinliğin sahibi konumunda olan marka yöneticilerinin birlikte üstlenmesidir” sözleri ile konuya bir başka boyut daha katıyor.

“Hizmet verilen marka’nın bir fuara katılacağını düşünün. Fuara katılım bedeli ile stand tasarım ve uygulama maliyeti, pek çok kişi için bütçe hakkında fikir edinmek için yeterlidir. Ancak planlama yaparken o markanın yöneticilerine destek olacak part-time görevlilerin temini ve bilgilendirilmesi, ziyaretçilere yapılacak ikram ile görevlilerin beslenme gereksinimleri, sergilenecek ürünlerin nakliyesi ve çalışır hale getirilmesi, sarf malzemelerinin temini ve lojistiği, ürünlerin çalıştırılması için gereken elektrik, su ya da hava gibi gereken diğer hizmetler, basılı malzeme, temizlik, güvenlik ve ziyaretçi takibi gibi konular birer birer ele alındığında bütçenin kayda değer ölçekte arttığı görülür. Yapılacak reklam ve diğer tanıtım faaliyetleri, fuar sonrası için öngörülen indirim kampanyası ve/veya ‘yanında hediye’ anlayışı ile satış destek programlarının da maliyetleri göz önünde bulundurulmalı ve o fuar bütçesi içinde değerlendirilmelidir. Bütün bu bileşenler doğru bir planlama ile bir araya getirildiğinde, ilk aşamada katılım bedeli ve stand maliyetinin toplam bütçe içinde çok daha küçük bir paya sahip olduğu ilk bakışta görülecektir. Söz konusu olan bütçenin bir yatırım olduğu unutulmamalı, yatırımın geri dönüşü de buna göre hesaplanmalıdır. Fuara katılmanın amacı yeni satış fırsatları için doğru kişiler ile temas, bu amaçla göze alınan giderler de yatırım olsun isteniyorsa geri dönüşü de bir değil iki kere ve titizlikle, tekrar tekrar hesaplanmalıdır. Aksi takdirde bu giderler, harcama olmaktan öte geçmeyecektir.” diyor ve giderleri yatırım bütçesi haline getirebilmek için önceki yıllarda ve benzer fuar katılımları sonrasında hazırlanan raporların ve benzer ölçüm çalışmalarının katkısına gerek duyulacağına işaret ediyor.

Şirketlerin harcama-yatırım arasında bıçak sırtı niteliğine sahip etkinlikler söz konusu olduğunda, hizmet alacağı kuruluşu belirlemek için uzun bir referans listesi incelemek ya da şık bir ofisi ziyaret ile kendini sınırlamaması gerektiğinin altını çiziyor. “En doğrusu” diyor Hakan Türkkuşu ve ekliyor, “benzer çalışmalar sonrasında ürettikleri raporları ya da yaptıkları ölçümleri  talep etmek ve konuya ne kadar hakim olduklarını bir de bu açıdan anlamaya çalışmak ve değerlendirmektir.”

ETKİNLİK, BAŞLI BAŞINA BİR MARKA OLABİLİR Mİ?

“Neden olmasın!..”

Her etkinliğin bir ürün olarak görülmesi, özellikle geniş katılıma açık etkinliklerin de zaten kendi içinde bir marka olma hedefi gözetilerek planlanması noktasında ısrar eden Hakan Türkkuşu, “etkinlik bir marka olsun ve kuruluşun gücüne güç katsın isteniyorsa, o etkinlik için kendi ölçüm sistemini oturtulmalı, bir anlamda kendi metre’si belki de kendi kilo’su belirlenmeli” diyor.  Bu ‘metre’ veya ‘kilo’ ile nelerin ölçülebileceği konusunda ise daha radikal bir görüş ortaya atıyor. Kısaca “her şey” diyerek yanıtlıyor ve hizmet verilen marka için artı değer yaratmak adına harcanan her kuruşun ve yapılan her işin bu ‘metre’ ve ‘kilo’ ile ölçümlenmesinin gerektiğini söylüyor.

Günümüz iş dünyasında, çok uluslu şirketlerin pek çoğunun etkinliklerin planlanması ve bütçelerinin optimizasyonu konusunun üst-düzey yöneticilerin sorumluluğuna verildiği gerçeğinin başlı başına bir gösterge olduğunu belirtiyor ve başarı kriterlerinin de sadece ve sadece gerçekleştirilen etkinliklerin ölçümlerine endekslendiğinin altını çiziyor.

TAVUK MU YUMURTADAN, YUMURTA MI TAVUKTAN?

“Mesele elbette bu kadar basit değil, ancak örnekleme açısından değerli” diyor. Rekabetin en yoğun yaşandığı sektörlerden biri olan bilgi teknolojileri alanında şirketlerin düzenlediği etkinliklerin ölçümlenmesi konusunda giderek daha da titizlendiğini hatırlatıyor.

Bu konuda yıllardır hizmet verdiği HP tarafından izlenen yöntemi de örnek gösteriyor ve HP’nin fuar ve etkinlik yönetimi konusu ile ilgilenen ayrı bir pozisyon oluşturacak kadar konuya önem verdiğini keydediyor.

Bir marka etkinlik sonrasındaki bilgi üretimine değer verdiği için mi başarılıdır, yoksa başarılı ve büyük olduğu için mi etkinlik ölçümlemesinin yanı sıra sıcak temasları takip konusunda titizlenir sorusunu da, HP Türkiye Görüntüleme ve Baskı Grubu Ülke Direktörü Arzu İlhan-Babaoğlu ile yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak yanıtlıyor. İlhan-Babaoğlu’nun “Eger o aktivite sonucunda önceden belirlenen hedeflere varılırsa, bizim için o aktivite ileride de yatırım yapılacak bir alan olur. Eger sonuç beklenen başarıyı getirmiyorsa, o zaman da nerelerde iyileştirme yapılabilir veya bir daha bu fuara girilmesin, bu seminer yapılmasın gibi sonuçlar çıkarıyoruz” sözlerini tekrarlıyor ve asıl önemli konunun marka ile etkinlik planlama ve yönetimi konusunda hizmet veren tarafın işbirliği konusundaki uyum olduğunu vurguluyor.

Ajansların bu konudaki sorumluluğunun da hizmet verdikleri marka’nın beklentilerine paralel olarak arttığına dikkat çeken Hakan Türkkuşu, “gerçekleştirilen etkinliğin verimliliği için ölçümleme şart, gelecekte de kazanan en titiz ölçümü yapabilenler olacaktır” diyor.


EK BİLGİ: ETKİNLİĞİN ÖLÇÜMÜ, BİR TÜR OTOPSİDİR…

EMT Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Türkkuşu, tamamlanan bir etkinlik sonrasında yapılan tüm ölçüm ve değerlendirmeleri, otopsi yapmaya benzetiyor. Bunun ‘kötü bir benzetme’ olduğunu kabul ediyor, ancak “ne olduğunu anlamak için açıp içine bakmak tek çaredir” diyor. Tıbbın geçmişte ve günümüzde insanı anlamak ve hatta keşfetmek için otopsiyi bir yöntem olarak benimsemesinden esinlenilmesi gerektiğini söyleyen Türkkuşu, üzerinde çalıştığımız konuyu daha iyi kavrayabilmemiz için tamamlanmış etkinliklerin her detayını teker teker incelememiz gerekir görüşüne sahip çıkılması gerektiğini belirtiyor.

“Marka’nın yeni bir ürünü için tanıtım toplantısı düzenlendiğini ve bu etkinliğe potansiyel alıcıları bilgilendirecek medyanın davet edildiğini varsayalım. Beklenti; o ürün ile ilgili tüm uzmanlık yayınları ile potansiyel alıcıların tercih ettiği yüksek tirajlı yayınlar ve rating alan tv programları temsil eden bir gazeteci grubunun hazır bulunması yönündedir. Her davet edilenin de katılamayacağını baştan öngörmüşsünüzdür. Ancak o gün gelip de toplantı başladığında katılımın beklentilerden çok uzakta kaldığı gerçeği ile yüzleşmek herkes için üzücü bir durumdur. Katılım konusunda karşılaşılan bu istenmeyen durumun gerekçesi belki davet edilen medyanın o günkü ajandasını incelediğinizde, belki toplantı mekanına erişim zorluğunda, belki toplantı saatinde, belki davetli listesinde, belki de başka bir detayı gözden geçirirken bulunacaktır. Yapılacak otopsi, bir sonraki için bütün bu konuların daha planlama aşamasında ele alınması gerektiğini ortaya koyacaktır. Günü kurtarmak adına mazeret üretmek yerine,  elde edilen bu deneyimin değerli kılınabilmesi için ROO (return on objectives) analizi ile ölçümlenmesinin önemi de, değeri de çok daha büyük olacaktır.”